Kürt açılımı, demokratik süreç derken unuttuk ötekileştirdiklerimizi. İğnenin ucu bize dokununca ne kadar da hassas oluveriyoruz. Biz sonuçta içi boşaltılmış kavonazlar, boş kibrit kutuları değiliz ki! Nedir bu su götürmez gerçekler?
Kürt açılımı, demokratik süreç derken unuttuk ötekileştirdiklerimizi. İğnenin ucu bize dokununca ne kadar da hassas oluveriyoruz. Biz sonuçta içi boşaltılmış kavonazlar, boş kibrit kutuları değiliz ki!
Dünyanın merkezinde bir yer..."Ben". Kendi odağından resmini çekiyor 70 gün boyunca...
Korkar insan, korkar "Ben" ' ini bulamayınca. Uzak bir yer sanır ve yüksüz çıkar yoluna. Karşılaşır soytarılar ve onların açmazlarıyla...Uçurumun dibindeki merdiven küçülür gittikçe sen...
Halbuki herhangi birisi olsan ve atlasan bisikletine...Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamana pedal çevirsen...
Tatlı bir sarhoşluk sarsa seni, saatler sabaha karşı beşi gösterdiğinde 1906 yılında... Deprem ve sonunda çıkan büyük yangınları gibi kavrulsa için, dinlediğinde yerkürenin inlemelerini...San Andreas fay hattı anlatsa sana kalbinin kaç şiddetinde attığını o gece...şahit olsan çirkin gökdelenlerin birkaç saniye de yok oluşlarına.
New York. "Hiç Uyumayan Şehir" bugüne kadar içinde uyuyan caddeleri, sokakları ve içinde yaşayan suskun insanları uyandırsa...24 saat çalışan bir metronun vagonlarında tanışsan onlarla ayrı ayrı; tanısan içindeki binbir parçayı. Missisipi nehrinde yıkansa pedal çevirmekten kirlenmiş ayakların ve şehrin dışında, banliyölerde yaşayan beyazlara inat, konuşabilsen şehrin merkezindeki zencilerle...
70 gün süren bir yolculuğun tadı damağınızda; anlatılan hikayeler, yaşanan hayalkırıklıkları, çocukluk rüyaları ve rastgele yapılan insanlarla roportajların anlatıldığı ve kendi odağından başka başka insanları resimlemek isteyen herkes kendi "ben" inden uzaklaşarak
David Byrne' nın gözünden "Talking Heads"... ile Dünyanın merkezinde herhangi bir yerine gidebilirken hapsolmak içimize, niye!!!

Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışması, nitelikli medya çalışanı yetiştirmeyi ve yarışma aracılığıyla bu alanda sürekli gelişimi teşvik etmeyi amaçlayan Aydın Doğan Vakfı tarafından düzenlenen bir yarışmadır.
Aydın Doğan Vakfı ise yarışmanın amacını İletişim Fakültesi öğrencilerinin medyanın çağdaş liderleri olarak yetişmesine katkıda bulunmak hedefleniyor, diye açıklıyor.
Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisiyim ve masumum. Yasal bir merhamet talep ediyorum adaletin kılıcından.
Masum olduğum halde zarar gören tarafım ben...
Dosdoğru, iki yana sarkıtılmış, adalet kokan bir terazinin ibresi benim duruşum...
Ağızları açık bıraktıracak bir savunmanın yasal temsilcisiyim...
Hayatım, kararlarım, mesleğim ve ideallerimin sahibi olduğunu düşünen; dünyayı yutmak üzere olan bu sistemin sömürüsüne, çaresizliğine, mantıksızlığına acıyarak bakan bir isyancıyım.
Yaratan, üretene; yaşayan, mücadele edene düşman; tüketen, üretmeyene; hazırcı tembel zihniyete hayran bir düzenin avuçlar dolusu yetiştirdiklerinden sadece birisi olmaktan bir adım ileri gidemiyorum.
Bir toplumu, bir ırkı, bir sınıfı sırf varlıkları başka bireyler üzerinden devam edebilsin diye dilenci gibi köleleştirmeyi göze alabilen; yasaları, kendi amaçları doğrultusunda ahlaki sorumluluktan uzak başka başka bireylerin rehberliğine bağımlı hale getirebilenlere sesleniyorum.
Yaratan, üreten ve bir elin parmağını geçmeyen genç beyinler sadece tüketen, hazırcı bir toplumun parçası haline getirilmek istemiyor. Onlar, yaratıcı işlere oy veren taraf değil; yaratıcılıklarına oy verilen bireyler olmak istiyor.
Katıldığım yarışmalardan sırf Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi olduğum için geri çevrilmek İSTEMİYORUM. Ürettiklerimle değil de üretilenlerle övünmek, zihniyetine sahip çıkmayan başka zihniyetlere hayran bir sistemin parçası olmak, salt anlamda başkalarına bağımlı hale getirilmek istemiyorum.
Hâlbuki bilmiyorlar yaratan, üreten bir bireyin ekmek gibi su gibi bağımsızlığı da, özgürlüğe de ihtiyacı olduğunu.
Sizden cevap anahtarı değil, seçenekleri istiyorum. Bırakın biz düşünelim, bırakın biz yaratalım çözümleri… Etiketlemeyin, ölüm kalım meselesi haline getirmeyin yaratıcılığın kurallarını. Fiziksel bir kölelikmiş gibi taşıtmayın bize seçmek zorunda kaldığımız me
sleklerimizi.
Kim bilir belki büyük bir düşünür, belki bir mucidim. Paylaşamaz ve gelecek nesillere devredemezsem düşüncelerimi kim verecek bizlere bunun hesabını?
Son sözü ise bireyin temel ve esas birey olduğunu, hiçbir kollektivite uğruna feda edilemeyecek, kurban edilemeyecek olduğu düşüncesini savunan Ayn RAND' ın " The Fountainhead " ( Hayatın Kaynağı ) adlı kitabındaki satırlarına bırakıyorum...
" ...Dünya yüzündeki ilk hak, ego'nun hakkıdır. İnsanın ilk görevi kendine karşıdır. Ahlaki yasası; birinci amacını asla kimselere bağlanmamaktır. Ahlaki sorumluluğu da istediğini yapmaktır, yeter ki istediği diğer insanlara birinci dereceden bağımlı bir şey olmasın. Buna yaratıcı zihnin tümü dahildir...Düşünüşü de, çalışması da..."




Yaşlı, çirkin ve kırmızı burunlu bir cüce hayal edin! Antiemperyalistlerin, ateistlerin, erdemi göbek adı yapmışların arasına sunulan bir “Başmelek” kitabın başkahramanı.






