8 Aralık 2009 Salı

70 GÜNDE DEVRİ ALEM

Dünyanın merkezinde bir yer..."Ben". Kendi odağından resmini çekiyor 70 gün boyunca...

Bakmak nedir, bilmeden; etrafını sıradanlaştırarak kendi yüceliğini sınıyor...İçindeki karanlığın dışına çıkabilse bir; görecekleri karşısında nutku tutulacak halbuki, bilmiyor . Sabun gibi, sudan bahaneleriyle köpük köpük aslında teni. Birbirinden ilginç sokaklarda biraz dolaşsa da kir tutsa kılıfı, mucizelere sürüklense yemyeşil bir nehrin durgun sularında...Şüphe demir atsa yüreğine ve sonra boğazına kadar battığı murdar yalnızlığını inceden inceye soysa , çıkarsa...

Dünyanın merkezine gitmek...Gidip de keşfetmek ya da keşif nedir bilememek...

İyiden bir soğuk yemek gibi titretir insanı, içimize işleyecek soğuktan da değil; korkularımız titretir içimizi!

Korkar insan, korkar "Ben" ' ini bulamayınca. Uzak bir yer sanır ve yüksüz çıkar yoluna. Karşılaşır soytarılar ve onların açmazlarıyla...Uçurumun dibindeki merdiven küçülür gittikçe sen...

Halbuki herhangi birisi olsan ve atlasan bisikletine...Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamana pedal çevirsen...

Birisi olsan ve hissetsen vücüdunun tutuşan etlerini sonra sıyrılsan soyutlanarak çevirdikçe pedalını...Uzaklaşsan kendine; yaklaşa yaklaşa Berlin' e...İstanbul olsa bir diğer adresin ama hiç gitmediğin; gidipte kaybolmadığın sokakları ve insanlara sahip İstanbul olsa bu sefer keşfedeceğin...





Filipinlerin başkenti Manila' nın bir buçuk milyonu aşkın insanına sorsan cevapsız sorularını...Bataklıkta yetişen "Mangrov" un çiçek açması gibi açsan yaprak yaprak Manila' da derdini tasanı...Tam inanmaya başlamışken masallara, işitsen "Mendoza" nın Buenos Aires'i kurduğu gün sevinçten attığı çığlıkları...Sidney' e doğru çevirdiğin zaman pedallarını farketsen Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden birinde yumucaksın gözlerini diğer bir gün için...Gözlerin kapalıyken kendi Batı' na; Darling Limanında, limanın geçmişi gibi sen de 221. yaşını kutlamayı dilesen ve Avustralya' nın enfes şaraplarından küçük küçük yudumlayabilsen...

Tatlı bir sarhoşluk sarsa seni, saatler sabaha karşı beşi gösterdiğinde 1906 yılında... Deprem ve sonunda çıkan büyük yangınları gibi kavrulsa için, dinlediğinde yerkürenin inlemelerini...San Andreas fay hattı anlatsa sana kalbinin kaç şiddetinde attığını o gece...şahit olsan çirkin gökdelenlerin birkaç saniye de yok oluşlarına.



Diğer bir adresin olsa New York. "Hiç Uyumayan Şehir" bugüne kadar içinde uyuyan caddeleri, sokakları ve içinde yaşayan suskun insanları uyandırsa...24 saat çalışan bir metronun vagonlarında tanışsan onlarla ayrı ayrı; tanısan içindeki binbir parçayı. Missisipi nehrinde yıkansa pedal çevirmekten kirlenmiş ayakların ve şehrin dışında, banliyölerde yaşayan beyazlara inat, konuşabilsen şehrin merkezindeki zencilerle...

Trafikten ve ulaşımın pahalılığından sızım sızım sızlanan insanlar tanısan Detroit' de. Bisiklet ile gezmek, deli işi olmaktan çıksa tıkanmış bir trafiğin içinde...Çelikten şehirlerin günlükleri kalemler yerine ampüller ile yazılır deseler sana ve inansan Pittsburgh' un havasını kokladığında. İçindeki nehirler gibi keşisen bir şehire aşık olsan, güneyinden tepelerine tırmansan ve yol alsa tekerleklerin Teksas' a, oradan da Kızılderililerin dilinde "geniş ve güzel bir nehir" anlamına gelen Ohio' da...Amerika' nın sıradan yaşamlarına konuk olsan, ırkıçılığı kemiklerinde hissetsen...Balıklar sarhoş olsa Ohio' da, diye çığlıkların yankılansa!!!

Birisi olmak için illaki "Ben" olman gerekmiyorken, birkaç adım da ulaşabilirsin birbirinden farklı öykülerin anlatıldığı satırlara ve şehirlere...70 gün süren bir yolculuğun tadı damağınızda; anlatılan hikayeler, yaşanan hayalkırıklıkları, çocukluk rüyaları ve rastgele yapılan insanlarla roportajların anlatıldığı ve kendi odağından başka başka insanları resimlemek isteyen herkes kendi "ben" inden uzaklaşarak David Byrne' nın gözünden "Talking Heads"... ile Dünyanın merkezinde herhangi bir yerine gidebilirken hapsolmak içimize, niye!!!

Hiç yorum yok: