Biçimin İşlevi:
Güzel, İyi ve Doğru… Çirkin,
Kötü ve Yanlış…
İçinde bulunduğumuz zaman bizi duvarlara, odalara, koridorlara, apartmanlara, sokaklara, caddelere, otobanlara, boğazlara ve diğer küçük köyler ve büyük köylere, karmaşık yollarla bağlayarak bir ikili karşıtlığın türevini yaratıyor.
İnsan soruyor kendisine, Dünya benim tasarımım mı?
Arthur Schopenhauer’ un karanlık dünya resmine göre evet, dünya benim
tasarımım ve “ Nesnel olarak verilen dünya ancak tasarım olarak vardır,
dolayısıyla da yalnızca bir özne için vardır.”
Dünyaya tepeden de baksak, bilgisiziz. Bu sebeple onu sadece istiyoruz.
Bir dürtü olan bu isteme, istemenin
kendisini kör bir istek olarak içimizde açığa vurduğunda üretim ve tüketim
sistemleri henüz dönüştürülmemişti. Henüz her şey seri üretimdeydi ve otuz altı
çeşit makarna sosu henüz raflarda yerini almamıştı.
Bugün kentlerimizi tek bir kültür ile tanımlayamıyoruz. Süreklilik halinde
yeni alt kültürlerin ortaya çıktığı, çeşitli kültürlerin ve kültürel biçimlerin
bir arada yaşadığı farklılık ve çeşitlilikten doğan benzeri görülmemiş
karmaşıklık yeni uzmanlık alanlarını gerektiriyor.
Her ne kadar renginden, döşemesine, iç aydınlatmasından ses sistemine ve
hatta arka lambaların şekline kadar çeşitlenen araba endüstrisi içinden
isteğimize göre eklenen aksesuar, iç ve dış renklerle zevkimiz birinden
diğerine anında geçiş yapsa da, çok sevdiğimiz bazı sözler var ki mimarlık
tarihinde bundan daha çekici başka bir söz yok.
*“Biçim işlevi izler.”
Sormak gerek, biçim işlevi izler mi? Biçim işlevi izlemiyorsa, neyi izler?
19. yüzyılda ilk kez Louis Sullivan tarafından ortaya konan bu söz, 20.
Yüzyılda tekrar tanımlanmış, 20. Yüzyıla damgasını vuran bir dizi ikili
karşıtlığın türevinin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Özneye karşı nesne,
maddeye karşı akıl, Batı’ ya karşı Doğu, bu türevler çeşitlendirilebilir.
Dijital araçlar ve teknolojiler küresel iletişimin yaygınlaşmasını
hızlandırıp kent kültürlerini dönüştürürken, tıpkı Harvard Üniversitesi Tasarım
Yüksek Lisans okulunda iki yıl boyunca bir dizi seminer veren Marshid Moussavi
gibi mimarlar radikal ve hızla artan değişimler karşısında çok daha farklı
düşünmenin ve davranmanın gerekliliğini görmüşlerdir.
Aynı zamanda mimar olan Moussavi, bu gerekliliği görmekle yetinmeyip, Biçimin İşlevini metne ve çizimlere
döken ve bu süreci sadece Harvard Üniversitesi öğrencileri ile paylaşmakla
kalmayıp, bunu bir kitaba dönüştürerek yüzyıllardır tartışılagelen biçim ve
işlev konusunu okurları için tekrar işliyor.
Biçimin İşlevi bize güncel gerçeklikten yararlanmamızı öğütlüyor ve diyor ki;
“Yukarıdan aşağı, ya da aşağıdan yukarı tasarım yaklaşımlarından kaçınarak
çapraz bir yaklaşım ve bireysel deneyimlerle şekillenen etki ve duygular
kaçınılmaz olarak her seferinde farklı ve çoğuldur.”
Çevremiz toplumsal bir matris işlevi görmektedir. Tekrar ise evrimsel bir
süreçtir. Fikir özgün olsun ya da olmasın her yerden çıkabilir. Yenilikçi
biçimleri meydana getirebilmek için biçimlerin başka biçimleri meydana
getirmesi yani tekrar etmesi gerekir.
Güncel mimarlık araştırmalarına baktığımız zaman araştırmalar genel olarak
biçimin iç geometrisine odaklanır. Biçimin
İşlevi’ ne göre ise; biçimlerin ortaya koydukları fikirlerin diğer
fikirlerden ne şekilde bir farklılık gösterdiğine ve yapılı biçimlerin
diğerlerinden nasıl farklılaştığına odaklanılsa, çevreye daha büyük ölçüde bir
farklılaşma katılabilir ve bizi çok farklı şekillerde etkileyebilir.
Farklı çevrelerde, farklı şekillerde tekrarlanan aynı fikir, tıpkı Cam Pavyon
ve St. Mary Axe arasındaki kafes etkisi benzerliği gibi tekrarlama evrimsel bir
süreç olarak ele alınmalıdır.
Çevreye özgü malzeme kullanımları biçimleri ve farklı birleşimler sayesinde
farklı biçimlerin ortaya çıkmasına neden olur. Tıpkı Biçimin İşlevi kitabında önerilen çapraz yaklaşım gibi farklı
birleşimlerin doğurduğu farklı biçimlerin farklı coğrafyalara ait olan konulara
yerellik bazında bir karşılığı olur.
Biçim etkiyi yaratır. Etki de duyularımıza hitap ederek işlenir ve ortaya
düşünceler, duygular, hisler ve ruh durumları çıkar.
Profesör Moussavi’ ye göre bir mimari biçim etki yardımıyla özelleşerek
çevresiyle ilişkilendiğinde işlev kazanır. Peki, iyi bir tasarımın ölçütü
nedir? Mies van der Rohe’ a göre biçim soyuttur ve her pazartesi sabahı yeni
bir tasarım yapmaya gerek yoktur. Bu yüzdendir ki, Bacardi Binası ile Berlin’
deki Ulusal Galeri benzerdir. Yunanlıların Dorik sütünu tamamlaması bile yüz
yıllar almıştır.
Güzel, iyi ve doğru…
**Çirkin, kötü ve yanlış…
Güzellik görecelidir, fakat “Doğru” Mies’ e göre strüktürü malzemenin
mantığına uygun şekilde inşa etmesi; “İyi” ise binanın yapım amacına hizmet
etmesi demek. Ancak bu yolla bir bina “Güzel” olabilir.
Fakat artık “Hazır” kültürel biçimleri benimseyemiyoruz. “İdeal” olan
kültürün hibrit yapısı ile çoktan bozulmuş ve saflık yerini sentetik olana bıraktığından
dolayı, nesnel olarak verilen dünya ancak benim tasarımım olarak varsa soru
hala geçerli;
Biçim mi işlevi izler, işlev mi biçimi?
*İngilizce karşılığı “Form follows function” olan “Biçim işlevi izler” sözü
Louis Sullivan’ a aittir.
**Çirkin, Kötü ve Yanlış Mark Cousins’ in üretmiş olduğu bir üçlemedir.
Kullanılan Görseller;
http://designspiration.net/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder