25 Ocak 2011 Salı

SANMAK VE SUNMAK

Git ve kullan o övgüyü,  gerçek bilgelik dediğimiz deli bozması övgüyü.Sunmak ve sanmak arasındaki o ince çizgiye yat, uzan boylu boyunca yatayda ve girsin ufkuna  kendi kendine sunulmuş övgüler.

Sanmak fikrini konuşturmak, övgünün egemen olduğu savaşta ya da barışta, söz de ya da çizgide sunuşun içimizi dağlaması ile olgunlaşır.İnsan gözünün görebildiği; onu görünür kılabildiğimiz ölçüde vardır.Optik kusurlarımız, görüntüyü görünür kılabilme kimyamız ile gelişme gösterir ki;karanlık bir kutu gibi inşa etmek yaşamımızın mimarisini, fotoğrafçılığın kendine özgü ışıkla yazma fikrine ters düşmektedir.  Sandığımız kendi ellerimiz ile inşa ettiğimiz hayatın bir ışıklı levha olduğu fikri kabul edilebilir değildir. Mimarinin resmedilişi de böyledir,bir ayna resminin tersi görüntüsü.

Bir insana ait ilk fotoğraf; Louis Daguerre, 1839 yılının başlarında basmıştır parmağını deklanşöre.Sakince verilmiş bir karar gibi kalabalık bir sokağın canlı resmi, fotoğrafın çekim süresi olan 10 dakikaya yetişememiş;trafiğin akışı fotoğrafta yazılabilmek için fazla hızlı kalmıştır.Ayakkabısını fotoğrafta görünecek kadar cilalatan bir gölge fotoğraftaki tek istisnadır. Tıpkı insana ait ilk fotoğraf gibi, insanoğlunun mimariyi resmetme isteği de ayakkabısını cilalatan bir gölgeden ileri gidemez.Mimari fotoğrafçılıkta da, Erasmus’un “Deliliğe Övgü” adlı kitabında da “Nasılsa deliye her şeyi konuşmak serbest” dediği gibi, olmayanı varmış gibi gösterme çabası, Deli’nin her şeyi konuşma özgürlüğüne benzer.Tüm resim boyunca konuşur övgü, sunuş ile sanarız var olmayanı.

Hiç yorum yok: